yukari
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
K-F News Agency Articles
#71
İlgili dönemlerdeki bölgesel ilişkileri yansıtması açısından da önemli. Teşekkür ederiz...Smile

>>> https://www.facebook.com/KoreaFansWorld?ref=hl

(20-12-2012, Saat: 23:13)ji-young park yazdı:
Special Exhibition Offers a Window on the World of Early Glassmaking

Özel Sergi, Dünyadaki İlk Cam Sanatına Pencere Açıyor

[Resim: 07221220.jpg]

Günümüzde her yanımızda cam var. Pencereler, bardak, gözlükler...

Ancak insanoğlu ne zaman cam kullanmaya başladı? Roman natüralist İhtiyar Pliny'nin yazdığı 1. yüzyıl kitabına göre cam üretme tekniğini ilk geliştirenler Fenikeli tüccarlardı. Fenikeliler, bugünkü Lübnan kıyılarında bulunan ve M.Ö. 1550-300 arasında gelişen bir medeniyetti.

Ancak çoğu tarihçi camın, bundan daha önce -M.Ö. 3500 yıllarında- bugünkü Suriye kıyılarında, Mezopotamya veya Mısır'da kullanıldığını düşünüyor.

Merkez Seoul, Yongsan'daki Ulusal Kore Müzesinde şu an gösterimde olan "Camın Tarihi: Akdeniz ve Batı Asya'dan 3000 Yıllık Cam Eşyalar" adlı yılın son sergisinde bu konu hakkında her şeyi öğrenebilirsiniz.

Ziyaretçiler, tamamı Japonya'daki Hirayama Ikuo Silk Road Müzesine ait 375 cam eşyayı inceleyebilirler. Müze, İpek Yolu'na ait yaklaşık 9000 heykel ve el sanatı koleksiyonuna sahip. Koleksiyon özellikle kaliteli Budist heykelleri ve eski cam eşyalarla biliniyor.

[Resim: 07221256.jpg]

Sergi, kronolojik sıraya göre 3 bölüme ayrılmış. 'Cam Yapımı Başlangıcı' adlı ilk bölüm, ilk cam biçemlerini inceliyor. Özellikle 3 çeşit cam inceleniyor: dolgu biçemli, döküm ve mozaik.

Bu türler, sıradan insanlar için fazla teknik ve bilgi gerektiriyor olsa da serginin ilk bölümündeki en eğlenceli yer, M.Ö. 6 - M.S. 3 zaman aralığında ve pek çok bölgede bulunan yüz desenli cam boncuklar. Korelilere göre bu tür boncuklar daha ilgi çekici çünkü bu boncuklar Silla Hanedanlığında (M.Ö. 57 - M.S. 935) da bulunuyordu. Bu boncuklar, diğer ülkelerle ilk ticaretin yapıldığının göstergesi olduğundan Koreli bilginleri büyüledi.

[Resim: 07221352.jpg]

Belki de cam yapımı tarihinin en önemli gelişmesi, bir boru veya tüp ile eritilmiş camı üfleyerek balon haline getirme tekniği olan cam üflemenin geliştirilmesidir. Serginin ikinci kısmı cam üfleme geliştirildikten sonra üretilen cam eşyalara ayrılmış.

Bu teknik, cam parçaları yapma işi için harcanan zamanı günlerden dakikalara indirdiği için cam yapımını tamamen değiştirdi.

Müze sorumlusu Yang Hee-jeong, "Eskiden cam, yalnızca maddi durumu yetebilen ayrıcalıklı insanlar için yapılırdı," diyor. "Ancak cam üfleme ortaya çıkınca cam daha yaygın üretilip dağıtıldı." Yang, o zamandan bu yana camın halkın günlük kullandığı eşyalarını yapmak için kullanıldığını da ekliyor.

[Resim: 07221416.jpg]

İkinci bölümde görülmeye değer bir eser, 2-3. yüzyıllara ve Doğu Akdeniz'e ait hayvan figürlü içki kabı. Bu eşya, Kore'de Üç Krallık Döneminde (M.Ö. 57 - M.S. 668) bulunan tarihi kalıntıların yanı sıra Goguryeo Dönemine (M.Ö 37 - M.S. 668) ait mezarlardaki duvar resimlerinde bulunan çizimlere inanılmaz derecede benzemektedir.

"Dekoratif Camın Gelişimi" adlı serginin 3. bölümü cam eşyaların çeşitliliği ve yaratıcı kullanımına ayrılmış. Müze yetkilileri, LED ışıklarla eserleri aydınlatarak ve ayna yardımıyla arka yüzlerini de göstererek bilinen sergi tekniklerinde köklü bir değişim meydana getirmişler.

Kore Ulusal Müzesi 2008 yılından bu yana dünyanın en çok bilinen medeniyetlerine ışık tutan bir dizi sergiye ev sahipliği etmiştir. 2008 yılındaki 'İran'ın Görkemi' ve 2009 yılındaki 'Firavunlar ve Mumyalar' fazlasıyla ilgi görmüştü.

Müze bu yıl Türkiye'nin pek çok ulusal müzesinden önemli hazineleri barındıran "Türkiye Medeniyeti: İstanbul'un İmparatorları" ve Mezoamerika medeniyetini temel alan "Maya 2012" adlı sergileri düzenledi.

Müzenin neden bu tür sergilere bu denli yatırım yaptığı sorusuna Müze Müdürü Kim Young-na şöyle cevap veriyor; "Dünyayı ne kadar iyi tanırsanız kendi ülkenizi de o kadar iyi tanırsınız."

"Camın Tarihi: Akdeniz ve Batı Asya'dan 3000 Yıllık Cam Eşyalar" sergisi, müzenin ilk katındaki daimi sergi salonunda yer alan Özel Sergi Galerisinde 17 Şubata dek gösterimde olacak. Giriş ücretsizdir. Müze, çarşamba ve cumartesi günleri 21.00, pazar günü 19.00 ve salı, perşembe ve cuma günleri 18.00'a dek açık. Pazartesi günleri ise kapalı. Müzeye ulaşmak için Ichon İstasyonu, 4 numaralı hat, 2 numaralı çıkışı kullanabilirsiniz. Detaylı bilgi için www.museum.go.kr adresini ziyaret edebilir veya 02-2077-9271 numaralı telefonu arayabilirsiniz.

ji-young park

[Resim: 07221220.jpg]

Today glass is all around us. Windows, a drinking glass, a pair of eyeglasses.

But when did humans start to use glass? According to a first-century book by Roman naturalist Pliny the Elder, Phoenician traders were the first to develop glass manufacturing techniques. Phoenicia was a civilization centered on the coast of what today is Lebanon and which flourished from BC 1550 to 300 BC.

However, most historians think glass was used before then - about 3500 BC - along the coast of present-day Syria, in Mesopotamia or Egypt.

You can learn all about it at the National Museum of Korea in Yongsan, central Seoul, which is currently holding this year’s last special exhibition, titled “History in Glass: 3,000 Years of Glassware from the Mediterranean and West Asia.”

Visitors can enjoy 375 pieces of glassware, all of them from the Hirayama Ikuo Silk Road Museum in Japan. The museum has a collection of about 9,000 sculptures and craftworks from the Silk Road. The collection is particularly well known for high-quality Buddhist sculpture and ancient glassware.

[Resim: 07221256.jpg]

The exhibition is divided into three parts in chronological order. The first, dubbed “The Beginning of Glassmaking,” explores the earliest forms of glass. In particular, it examines three types of glass - core-formed, cast and mosaic.

While the types are a little too technical and scholarly for laymen, the most fun to be had in the first part of the show is a section showing glass beads with face designs found across many regions and time periods, from 6 BC to AD 3. To Koreans, such “face beads” are of particular interest because they also were found in the Silla Dynasty (57 BC to AD 935). They have fascinated Korean scholars because they are proof of early trade with other countries.

[Resim: 07221352.jpg]

Perhaps the most important development in the history of glassmaking was the invention of glassblowing, which involves blowing molten glass into a bubble using a pipe or tube. The second part of the exhibition is dedicated to glassware produced after the introduction of glassblowing.

The technique forever altered glassmaking because it reduced the amount of time it took to make glass pieces from days to just minutes.

“Previously, glass was made only for privileged people who could afford it,” says Yang Hee-jeong, the museum’s curator. “But after glassblowing came into the picture, glass became more widely produced and distributed.” Yang adds that from then on, glass was used to make everyday goods for ordinary people.

[Resim: 07221416.jpg]

One notable artifact in the second part is the animal-headed rhyton from the Eastern Mediterranean in the second to third centuries. It is strikingly similar to ones found on murals in the tombs from the Goguryeo era (37 BC to AD 668), as well as to the actual relics found in the Three Kingdoms era (57 BC to AD 668) in Korea.

The third part of the exhibition, dubbed “The Flourish of Decorative Glass,” is dedicated to the diversification and creative use of glassware. Museum officials also added a twist to traditional exhibition techniques by illuminating the pieces using LED lights and showing the backs of the pieces by installing mirrors.

Since 2008, the National Museum of Korea has hosted a series of exhibitions highlighting some the world’s best-known civilizations. “Glory of Persia” in 2008 and “Pharaohs and Mummies” in 2009 were both big hits.

This year, the museum held “The Civilizations of Turkey: Emperors in Istanbul,” featuring important treasures from several of Turkey’s national museums, as well as “Maya 2012,” focusing on the great Mesoamerican civilization.

As to why the museum is investing so much on such exhibitions, museum Director Kim Young-na says, “The better you know about the world, the better you get to know about your own country.” She adds that such exhibitions will also help Koreans increase their cultural awareness and sensitivity.

“History in Glass: 3,000 Years of Glassware from the Mediterranean and West Asia” runs until Feb. 17 at the Special Exhibition Gallery in the Permanent Exhibition Hall on the first floor of the museum. Admission is free. The museum is open until 9 p.m. on Wednesday and Saturday; 7 p.m. on Sunday; and 6 p.m. Tuesday, Thursday and Friday. It is closed Monday. To get to the museum, go to Ichon Station, line No. 4, exit 2. For more information, visit www.museum.go.kr or call 02-2077-9271.

Joongang Daily
#72
Paylaşım için teşekkürler.
SoomaFatma Saranghe
#73
"The Spring of Dong Youngbae" - Interview with Jang Woo-cheol

"Dong Youngbae'nin Baharı" - Jang Woo-cheol ile Röportaj


Dong Youngbae'nin Baharı
1988'de doğdu. Taeyang olarak da çağrılıyor.


Bir şapka takıyorsun. Aslında buraya bir şapka takarak geleceğini hayal etmiştim.
Evet, dün gece geç saatlere kadar çalıştım, uyumadan önce de dansa gittim ve sonunda yataktan kalkıp buraya geldim.

Bahar geldi mi?
(Duraksar) Benim için bahar geldi. Gerçekten geldi.

Kamerayı ayarlamamı ister misin? Bugünlerde kamerasız konuşmayı reddettiğini duydum.
Ben mi? Kim dedi bunu?

Ben dedim. Öncekilerin aksine eğlence programlarında daha neşeli görünüyorsun. Bu her şeyin üstesinden geldiğin anlamına mı geliyor?
Um, doğrusu artık çok fazla canımı sıkmıyorum. Artık hiçbir şey canımı sıkmıyor.

Yani bahar bu şekilde mi geldi? Nasıl geldi?
Ah, nasıl söylesem? Hala genç olmama rağmen, 25 yaşıma girdikten sonra bir şeyler farklı hissettirmeye başladı. Kesinlikle farklı hissettirdi. Bu arada, bu röportajı bir nehrin yanında yapmayı planlamamış mıydık?

Ah, Hantan Nehri diye anlaşmıştık. Unuttum.
Bunu söylediğinde gerçekten sabırsızlanmıştım. Manzaralı mekanları severim.

Manzaralı mekanlar... Bazen yaşlı biri adam gibi konuşuyorsun. Bir defasında bu geçici hayatın hakkında hiçbir kaygı olmadan sevmek istediğini söylemiştin. Kulağa birlikte toplanıp sıkıntıları hakkında konuşan babaanneler tarafından yetiştirilmiş çocuklar gibi geliyor. Daha yeni 25 yaşına girdiğini söylediğin halde şuan sana çocukmuşsun gibi mi davrandım? Annen nasıl?
O gayet sıradan biri.

İnsanları sıradan olma kriteriyle değerlendirdiğinde, bence "sıradan değil" diyebileceğiniz kimse yok, değil mi?
O çok çok çok hassas. Bu özelliğimi ondan almışım.

Çocukken film elemelerine gittin, değil mi?
Önceden gerçekten sevimli bir çocuktum. Aktör akademisine gittiğimden beri yüzüm daha da dolgunlaştı. Daha önce gerçekten sevimliydim.

Bu yapmak istediğin bir şey miydi?
Hayır.

Bunu yapmaya zorlandın mı?
Um, hala anımsayabiliyorum, sanırım yapmak zorundaydım. Açıklayacağım. IMF krizine kadar babamın işi iyi gidiyordu. Aniden teyzemin evine taşındım. Aktör akademisine gitmeye başladım çünkü kuzenlerim ve ikiz kız kardeşleri de oraya gidiyordu. Gitmek istemediğimi hala hatırlıyorum. O zamanlar bile bir şeyi yapmaya zorlanmaktan nefret ediyordum. Tek başıma piyano çalmaktan ve şarkı söylemekten hoşlanıyordum, fakat bildiğiniz gibi bir aile toplandığı zaman, ailenin büyükleri çocuklardan şarkı söylemesini ve dans etmesini isterler. Onlar, bunu çocukların nasıl hissedebileceğini düşünmeden yapıyorlardı.

Köpek bacağı dansı gibi mi?
Evet, akademiye uyum sağlayamadığıma şaşmamalı. Oraya gittiğinizde, yapmak zorunda olduğunuz ilk şey sahip olduklarınızı göstermek. Belki de onlar yetenekli olup olmadığını bilmek istiyorlardı. Fakat çok utangaçtım, çekingendim ve senaryoyu ezberleyip tek başına oynamanın iyi olmadığını düşündüm.

Bunu bile ‘düşündün.’ ‘Düşünmeyi’ durdurursan Dong Youngbae olmazsın.
Evet, o zaman da böyleydim. Daha sonra bazı müzik video ekiplerinin bir çocuk oyuncu aradıklarını ve YG diye bir şirketten geldiklerini duydum. Seçmelere katılan bir arkadaşımla gitmiştim, ama kendime bir söz vermiştim, ne olursa olsun şirkete katılacaktım. O zamanlar 13 yaşındaydım.

13 yaşında. O zamanlar ne bildiğini düşünüyordun? Belki de gelecek hakkında hiçbir şey bilmediğinin farkındaydın?
Anneme YG'ye katılacağımı söylediğim anda tüm sorumluluğu üzerime alacağımı biliyordum.

Gerçekten mi?
Bir karar vermem gerektiğini hala hatırlıyorum. Hayal gücünün ötesinde, akademik olarak başarılı görünmüyordum. Ama aslında okulda o kadar da kötü değildim. Gerçekten, yalan söylemiyorum. Bence aptal biri değilim.

Anneler tartışmaya hep şu sözlerle başlar, “Oğlum/kızım aptal değil, fakat sadece...”
Um, buna tanık olmak benim için gerçekten dehşet verici bir şoktu. Babamın bir gece içinde durumunun kötüleşmesi. Onu kendi gözlerimle gördüm ve o gerçekten şok ediciydi. Bana kötü bir mahalleye taşınmamız gerektiği gibi bir şey söylendi. Ailemi kurtarmak için acele etmem gerektiğini düşündüm. Oyunculuk benim için imkansız bir şeydi ve müzik benim favorimdi. Ne olursa olsun YG'ye katılmam gerektiğini düşündüm. Annem başta onaylamadı, ama sonra bunu çok istiyorsam yapmam gerektiğini ve işler kötüye gitse bile buna karışmayacağını söyledi. O bana istediğim her şeyi yapmamı ve kendi başıma mücadele etmemi söyledi, bende tamam dedim.

Haha, sadece tamam dedin ha?
Ondan sonra oyunculuğa ve diğer şeylere sırtını çevirdim. Doğruyu söylemek gerekirse, üzücü şeylerdi. Bir stajyerdim ama ortada geçici bir anlaşma bile yoktu. Onlar sadece çalışmam için bir odayı kullanmama izin verdiler ve gerçekten istiyorsam tek başıma yapmam gerektiğini söylediler. Hepsi bu kadardı. Jiyong da hemen hemen benimle aynı zamanlarda katılmıştı, fakat tamamen ayrı durumlardaydık. Katılmak için direnmek zorundaydım ama Jiyong başka şirketten gelen keşfedilmiş bir yetenekti. Çok zor zamanlar geçirdim. Ayrıca eski şirket binası Hapjeong-dong'daydı.

Geçirdiğin her gün, her dakika ve saniye içinde birikmiş olmalı.
Okula gittiğim ve sınavlara da girdiğim Uijeongbu'da yaşamaya devam ediyordum. Sınıfta 15. sıradan aşağı düşmeme gibi bir kuralım vardı. Ve hiçbir zaman 15. sıranın altına düşmedim. Neden gülüyorsun?

Haha.
Hep bunun hakkında konuşurum, bence o zamanlar çıldırmış olmalıyım. Çok az uyuyordum. Uijeongbu ve Hapjeong-dong arasında gidip geliyordum ve gece 3-4 gibi uyuyup sabah 7 gibi kalkıyordum. Ah, her zaman o günlerde doğru düzgün uyusaydım daha da uzun olabilirdim diye düşünüyorum, en azından birazcık...

Hadi ama.
Bundan dolayı kızgınım. Kendim için bile tek açıklaması bu olmalı.

Başarı motivasyonu diye bir şey var. Biri tarafından tanınmak istiyorum ya da mümkün olduğunca çabuk sahnede performans sergileyeceğim, de.
Böyle bir şekilde çalışabildiğim için gerçekten mutluydum. Doğruyu söylemek gerekirse, hepsi buydu. Annem zaman zaman beni ziyaret ederdi. Nasıl büyüyeceğim ve iyi olup olmadığım hakkında endişeli ve şüpheliydi. Bu yüzden “Anne, benim hedefim o kadar düşük değil, Kore müzik programlarında birinci sırada yer almak için yarışan bir şarkıcı olmak beni tatmin etmeyecek,” dedim.

Wow.
Haha. Ona Billboard listesinde birinci sırada yer almak için çabalamayı tercih ettiğimi, sadece bu ülkede başarılı olmanın beni tatmin etmeyeceğini söyledim. “Bu yüzden artık buraya gelip benim için endişelenmene gerek yok,” dedim. Hala bu şekilde konuşurkenki halimi hatırlıyorum.

Peki, neyi hayal ettiğini düşünüyorsun?
Kendimi bir şarkıcı olarak hayal ettiğimde, inanılmaz büyük bir mekanda toplanmış bir kalabalığın önünde performans sergilerken gördüm. Böyle bir yerde performans sergileyebileceğimi düşündüm, “Tabi ki, böyle bir sahnede performans sergilemeliyim,” diye ümit ettim.

Ailenin karşısında köpek bacağı dansı bile yapamadığın halde mi?
Haha, bilmiyorum. O kesinlikle farklıydı. O zamanlar rap çalışıyordum. Etrafımda yalnızca rapçi hyunglar vardı, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Tarz, şimdikinden farklıydı. Bugünlerde rap yapmak ile şarkı söylemek arasındaki bulanık çizgi moda, o zamanlar rap yapmak sadece rap yapmaktı. Açık olmak gerekirse, o hyunglara yetişemedim.

Yani iyi olmadığın ama iyi olmayı dilediğin bir şeye takılı kaldın, hayalin büyük bir sahnede performans sergilemekken, bu çok fazla...
Bu doğru. Zor zamanlar geçirmiştim.

O zaman rap yapmak yerine şarkı söylemeye başlamanın sebebi neydi?
Doğruyu söylemek gerekirse bence, küçüklüğümden beri gerçekten şarkı söylemeyi seviyordum.

Haha.
Gerçekten. Kapıyı kapatırdım, sevdiğim şarkıları ezberleyene kadar tekrar tekrar dinleyerek odadan çıkmazdım. Şarkı sözlerini ezberleyemezdim, tam anlamıyla konuşursak, duyar duymaz melodileri ezberlerdim. Rap yapa yapa bir süreliğine şarkı söylemeyi bile unuttum. Bu arada, ben 15 veya 16 yaşındayken R&B sahnesi ortaya çıktı. Bu şarkı söylemeye karar verdiğim andı. Şarkı söylemek kolay değildi, çünkü sesim çoktan kırılmıştı ama Brian McKnight, Boyz II Men ve Stevie Wonder’ı dinledikçe, rap şarkılarından çok bu tarz şarkıları dinlemenin beni daha çok etkilediğini fark ettim. Rap şarkıları dinlerken asla gözlerim dolmamıştı, fakat o zamanlar bu şarkıları dinlerken çok ağlamıştım.

Şarkıların seni ağlattığını söyledin, bu konuyu daha fazla ileri süremem. Bu arada, Uijeongbu erkekleri ve Seoul erkekleri arasında bazı farklılıklar olmalı, değil mi?
Uijeongbu erkekleri vahşi çocuklardı. Onlar farklıydı, çok farklıydı. Orada yaşadığım için eminim. O zamanlar oradaki okullar standardize edilmemişti, bu yüzden çalışkan öğrencilerin ve iyi çocukların gittiği, sıradan çocukların gittiği ve tembel çocukların toplandığı farklı farklı okullar vardı.

Sen hangisindeydin peki?
Ortanın bir üstü.

Fakat okulda bir tür dövüşçü olduğunu duydum.
Ah, şu buruk hikaye. Bunun Seoul çocukları ve Uijeongbu çocuklarının arasındaki farklardan kaynaklandığını düşünüyorum. Çünkü Uijeongbu çocukları toplandığında ilk olarak birbirlerinin okulundaki jjang yani en iyi dövüşçünün kim olduğunu sorarlar. Ben de Jiyong ile ilk karşılaştığımda ona bu soruyu sordum; “Okulundaki jjang kim?” Jiyong bana cevap verdi ve karşılık olarak okulda hangi sırada olduğumu sordu. Ben de; en iyisi şuydu, ikinci şuydu ve üçüncü de bendim dedim. Şaka yapıyordum ama bu tür çocukların benim arkadaşlarım olduğu doğruydu çünkü ders çalışmaktan çok dans etmeyi seven biriydim. Söylenti buradan çıktı. Hiçbir zaman bir suç işlemedim ama sık sık yaramazlık yapardım. Sınıfın düzenini bozuyordum, rastgele şeylerden konuşurdum, sebepsiz yere öğretmenleri kızdırırdım. Cesaretli biri haline gelmiştim çünkü sınıftakilerin arasında kendimi çok rahat hissediyordum ve böyle davranışlar yoluyla kendimi bir sanatçı olarak göstermenin yeteneğimin bir parçası olduğunu düşünüyorum. Her zaman salonda dans ettim ve şarkı söyledim.

Yani isteyerek mi dans yeteneğini gösterdin?
Sınıf temsilcisi seçildiğimde elimden gelen her şeyi yaptım...Benim için bir sahne düzenlerlerse her şeyi yaparım.

Tanrım. Kendine Taeyang ismini veren sendin değil mi?
BIGBANG'e katılmadan önce, rapçi olarak çalışırken Taekwon* ismini kullanıyordum. Bu ismi beğenmedim. Albüm çıktıktan sonra ismimin hala Taekwon olduğunu öğrendim. Ancak gerçekten BIGBANG'de böyle çağrılmak istemiyordum. Küçük bir çocukken, stratejim 'kendime tamamıyla farklı bir isim koyarsam küçümsenirim' şeklindeydi. Daha sonra Taeyang yerine Tae ismim olsun diye düşündüm. Hyunsuk hyung, bunun kulağa hoş gelmediğini söyledi fakat ben beğenmiştim.
(*Taekwondo'dan gelen bir isim.)

Lies şarkınızı biliyordum ama dikkatimi çekmeni sağlayan şarkı Look Only At Me oldu. Her yaz bu şarkı aklıma geliyor ve şarkının yaptığı, bir süreye sebep olduğu anlamına geliyor.
Çoktan yaklaşık beş yıl oldu.

‘Çoktan?’
Evet, böyle hissediyorum. O zamanlar çevremde hiç prodüktör yoktu. İlk solo albümüm için hiç tanışmadığım veya adını bile bilmediğim bazı yabancı bestecilerden şarkı almak ve gelişigüzel bir şekilde sürdürmek zorundaydım. Fakat düşündüğümden ne kadar zor olursa olsun, benim için uygun gibi görünmüyordu. Duygularıma dokunan bir şarkı yoktu. Aslında albümün daha erken çıkması planlanıyordu fakat Hyunsuk hyung şakayla karışık artık benimle devam edemeyeceğini söyleyene kadar hayır demeye devam ettim. Haha. Sadece bekledim. Diğer yandan, yüzüme gözüme bulaştırmıştım. Yaklaşık bir yıl sonra Teddy hyung şirkete katıldı ve bir gün bana dün gece yaptığını söylediği bir şarkıyı dinletti. Ve bu uzun zamandır beklediğim bir şarkıydı, wow, bu sadece...Mutluluğumu gizleyemedim. Bunu sevdim, gerçekten beğendim, hep böyle bir şarkı söylemek istemişimdir, dedim. Duygularımı aşırı bir şekilde ortaya çıkarmıştım.



Zihninde bir resim çizmek. Hayranı olduğum sanatçı Kwon Bumoon bir keresinde “Fotoğrafçıların kaçınılmaz bir şekilde avcı gibi olmaları muhtemel, fakat böyle olmamak için hep uyanık olmalılar. Eğer tüm enerjinizle gerçekleştirmek istediğiniz bir resmi hayal ederseniz, sonunda o size dönecektir,” demişti. Söylediği mistisizm hakkında değil, dünyanın kaçınılmazlığı hakkında. Tabii ki, bu aynı zamanda kişinin en iyisini çabalamasından farklı.
Ah, bu doğru. Ne demek istediğini anlıyorum. Bu sözleri gerçekten çok sevdim! Kulağa çok soyut gelebilir ama benim durumumda bu her zaman doğruydu. Bir şeyler yapmak istediğimi hissettiğimde bütün görüntü bir fotoğraf gibi gözümün önünde beliriyor. Her zaman aynı şekilde oluyor. Aslında zihnimde böyle bir resmin oluşmadığı zamanlar oluyor. Ve bu durumda ilerlemenin gerekmediğini düşünüyorum. İyi bir müzik elde etmek veya yapmak gibi şeyler için her zaman işe yarıyor görünmüyor. Tek çıkış yolu, kafanızda bir resim çizerken bekliyor.

Böyle bekleyemezsen, bir gecede üstünlüğü kaybedebilirsin.
Evet, bu doğru.

Bu seninle yaptığım beşinci röportaj, fakat bugün tamamen farklı biri gibi görünüyorsun. Sence neden bunu yapıyorsun?
Değiştim. Kişiliğim de değişti. Bir yıl önceki halimden farklıyım. Değiştiğimi düşünüyorum çünkü vakti gelmişti. Asla kendimi değiştirmeye çalışmadım fakat bugünlerde mutlu görünen ve ışıldayan yeni ben, kendimin bir parçasıymış gibi geliyor.

Sence neleri atlattın?
Bir çok farklı mevsimi.

BIGBANG dünya turunun ilk sahnesinde, tek tek her mevsimin adamını tanıtmaya çalıştığını gördüm. Kalabalığın gürültüsünden sesini çok net duymamış olabillirim, fakat böyle bir olay şöyle düşünmemi sağladı, “Evet, bu Taeyang. Bu onun tarzı.” Yapılması gerekeni yapmana rağmen kalbime dokundu.
Haha, sebebini ben de bilmiyorum. Bir gözü üstümde olanlar sık sık böyle şeyler söylüyor. Bence böyle bir erkeğim.

Gerçekten sahip olmadığı bir şeyle övünmeyen bir insan olduğun izlenimine vardım. Bazıları, ihtiyacı olmadığı halde kasıtlı olarak yalan söyler, bazıları da konuşurken çukur kazarlar ve hatta kazdıkları çukura kendilerini sokarlar. Fakat Dong Youngbae asla yapmaz.
Aslında bir soru sorulduğunda yalan üretemeyecek kadar çalışmakla meşgulüm.

Taeyang adındaki bu şarkıcı şu anda nasıl görünüyor?
Ah, bu gerçekten güzel cevap vermek istediğim bir soru. (Bir süre duraksar) Aslında duygularımı doğru düzgün bir şekilde ifade edebileceğimden emin değilim, fakat 25 yaşıma girdiğimden beri sıklıkla aklıma sonsuza kadar sürecek zamanımın olmadığını kavradığım aklıma geliyor. Bunun sayesinde çok daha rahatladım. Bu biraz tuhaf ama daha rahat hissediyorum. Bu da ne? Bunu nasıl tarif etmeliyim? Hiçbir fikrim yok.

Öncekinden daha fazla mı cesur oldun?
25 yaşıma girdiğimde, yaşımın bilincinde oldum. Şu anda yapabileceğim şeyleri yapmak istiyorum.

Şu anda öncelikli olarak bir sonraki solo sahnene ihtiyaç olmadığını düşünüyor gibi görünüyorsun.
Evet, bu pek önemli değil. Ne olursa olsun, seyahat, şarkı söyleme, dans etme, her şey benim etrafımda dönüyor ve merkezinde ben varmışım gibi görünüyor. Aslında diğerlerinin beni nasıl gördüğünü önemsemiyorum bile. Belki de bir şeyin daha az bilincindeyim? Bu heyecanlı olmamın nedeni. Bugünlerde çok mutluyum. Sonunda kendime gelmiş gibi hissediyorum. Bu konudaki görüşünü merak ediyorum ama yeni albümümüzden çok memnunum. Nasıl, beğendin mi?

Bad Boy harika.
Şu an gerçekten net bir şekilde görebiliyorum. Önceden zihnimin gerisinde her zaman karışıklıklar olurdu. Neleri sevdiğimi ve ne yapmak istediğini biliyordum fakat harekete geçme zamanı geldiğinde tekrar sürüklenmeye başladım. Sıkıntılı hissetmiştim. Şimdi ise yoğun hissediyorum. Söylediğim şarkı veya dans ettiğim müzik ne olursa olsun, şimdi rengim onlardan daha yoğun. Artık kaybolmak yok.

Tae! Kwon!
Haha.

Kitap okur musun?
Kitap mı? Ah, son zamanlarda hiç okumadım.

Neden aniden böyle suçlu bir yüz ifadesi takındın?
Dürüst olmak gerekirse çizgi romanları çok seviyorum.

Çizgi roman sevdiğini söylemek utanç verici mi?
One Piece'i bilmiyorsun değil mi? Benim için o en iyisi.

Rahat ve özgür kalabilmek iyi bir şey. Çünkü böyle bir kapasite, her yerden elde edebileceğin bir şey değil.
Vaktim olursa seyahat etmeyi isterim. Bana bir keresinde seyahat etmenin yardımcı olacağını söylemiştin. Açıkçası o zaman nedenini anlayamamıştım. Seyahat yapmak için bir çok fırsat yakalamıştım ama yola çıkamamıştım. İlk başta, yalnız seyahat etmek hiç eğlenceli değil, değil mi? İş veya başka bir şey için seyahat ederken ‘başka bir yerde’ olduğum için ferahlatıcı bir duygu hissettim. Çok fazla yolculuk yapmama rağmen, geçen yıl Japonya'daki Okinawa'ya gittiğimde evden uzak bu yerlerde kaybettiğimi geri aldım gibi hissettiğim şekilde hissediyorum. Bu yerler, “Bu şeyleri çok severdim”, “Çocukken bunu severdim”, gibi düşünmemi sağlıyor. Her şey yeni ve farklı hissettirdi. Herhangi bir yere veya her yere seyahat etmek istiyorum.

Muhtemelen dikkat çekici ama asla provokatif olmaman benim için ne kadar da şaşırtıcı.
Zaman zaman ünlü olmak için doğmadığım aklıma geliyor. Üzgün hissetmiyorum. (Bir süre duraksar) Bu arada, provokatif görünmediğimi düşündüğümü hiç sanmıyorum.

[Resim: springofdongyounbaebigb.jpg]

“Look Only At Me klibini çekerken taktığım şapka. Yine de, buraya getirmeden önce belki de yıkamalıydım.” Şapka / Oliver Laric 2012, Seoul

[Resim: taeyangbracelet121123.jpg]

“Bu gerçekten almak istediğim bir şeydi. Bu bileklik, üyelerin para biriktirip, çıkışımızdan kısa bir süre sonra aldıkları doğum günü hediyesi. O zamanlar, çok fazla paraları olmadığı halde bana bunu aldılar.” Bileklik / Francesco Vezzoli 2012

Taeyang için, ‘insanlar’ ne ifade ediyor?
Beni izlerken bazı fikirler edinmesini ve ilham almasını umduğum kimseler.

Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?
Evet, bu tür bir insan olmak istiyorum.

Sonunda genç çocuk bir adama mı dönüştü?
Ne anlamda?

Bilmiyorum.
Bence dönüşüyor. Tam olarak bir adama dönüştüğünü söyleyemem. Çünkü o henüz büyümüş değil.

O halde dönüşüp dönüşmediğini nereden biliyorsun? Herhangi bir işaret mi var? Örneğin, düdüklü tencere fıssss diye ses çıkarır.
İşte bu. Tam olarak.

Peki, tam olarak ne?
Bir işaret olduğunu hissediyorum. Ben gerçekten samimi bir kadınla ilişkiye girmek istiyorum. Bunu daha önce hiç düşünmemiştim. Ve yine başka bir hikaye, diğer üyeler hakkındaki iyi dileklerim mi? Onlar hakkındaki düşüncelerim öncekine nazaran daha iyi. Şimdi beraber yaşıyormuşuz gibi hissettiriyor.

2010 yılının yaz ayında solo artist olarak verdiğin ikinci konser Solar'dan bir video var. Muhtemelen burada fazlasıyla farklı seni görüyorsun, değil mi?
Ah..şey, (bir süre duraksar) um...Bu sevgi dolu bir hatıra, içimi duygularla kaplıyor. Gerçekten de öyle.

Çok zamanın geçtiğini hissediyor musun?
Evet, çok fazla zaman geçti. Ayrıca o zamankinden çok farklı hissediyorum.

Fakat insanlar her zaman aynı kalmanı istiyor.
Evet, haklısın. Bazı insanlar, ne olursa olsun değiştiğimi kabullenemeyebilir. O konser ile ilgili hatıraların beni duygulandırdığını söylemiştim, çünkü o zamanlar tattığım özel duygulardı. Nedenini bilmesem de bir daha asla böyle bir konser verme fırsatı elde edemeyeceğimi hissettim. Bir sonmuş gibi hissettim. Üzücü ve garip duygular yaşamıştım. Tabiki seyirciyle tekrar buluşacağım, fakat o zamanları anımsadığım zaman...

Dinlediğin herhangi bir sanatçının şarkısı ne olursa olsun mutlu olmak istediğini söylemiştin değil mi?
Evet, eğer müzik iyiyse.

İlk besten Take It Slow hakkında ne düşünüyorsun peki? Arada sırada aklına geliyor mu?
Ne zaman bu şarkıyı dinlesem aklıma en sık gelen şey, “Aslında bu şarkı az kalsın albümden çıkarılıyordu.”

Şarkı sözlerini şimdi ezberledin mi? (Konserde sözleri unutmuştu.)
Ezberledim.

Yalan söylüyorsun.
Tamam, ezberlemedim.

Take It Slow'dan ‘slow’, “lütfen bu çocuğa iyi bak” anlamına mı geliyor?
Haha.

Bir kaç yıl önce seninle röportaj yaparken gelişigüzel içmen gerektiğini, bazı kötü şeyler yapman gerektiğini söylemiştim, fakat şimdi görüyorum ki artık böyle şeyler dememe gerek yok. Zaten bir kere içmiş ve bırakmış biri gibi gözüküyorsun. Fakat insanlar hala randevuya çıkıp çıkmadığın konusundaki söylentilerle ilgileniyor. Ve bu her zaman seni utandırıyor, Taeyang.
Ne zaman böyle bir dedikodu duysam, “Bu kadar çok mu önemli? Bu önemli bir şey mi?” şeklinde kendi kendime sorular soruyorum.

Buzdolabında Kore yapımı ahududu şarapları* olup olmadığını kim bilir?
Haha, sadece Perrier maden suyu var.
(Kore yapımı ahududu şarabı, erkek dayanıklılığını artıran bir tonik olarak da bilinir.)

Yiyemediğin herhangi bir yemek var mı?
İğrenç yemekler haricinde yok.

Sığır eti çorbasındaki taze soğanları ayırmıyor musun?
Hayır, bu tür davranışları sevmem. Başkalarının da böyle bir şey yapmasını sevmem. Bu arada, bende lezzetli yiyecekleri keşfetme yeteneği var.

Bunu nasıl yapıyorsun?
Bu sadece sahip olduğum bir önsezi. Sadece bakarak bir yemeğin iyi olup olmadığını anlayabilirim.

Bir yemek gurususun değil mi Dr. Dong?
Evet, biri lezzetli bir yemek getirdiğini söylediğinde tadının nasıl olduğunu tahmin edebiliyorum... Ve tahminim doğru çıkıyor. Sıra tatmaya gelince bir uzman olduğumu hissediyorum. Annemin yaptığı yemeklerin her zaman lezzetli olduğunu düşünmeyecek kadar objektif biriyim. Sadece bakarak bile tadını anlayabilirim.

Tam olarak neye bakıyorsun?
Yemeğin yapısına. O bana tadının nasıl olduğunu söylüyor.

Damak zevkin hakkında böyle bir güven nereden çıktı?
İlk başta kendi kendime yemekleri değerlendirmede gerçekten iyi olup olmadığımı sordum. Bir noktadan sonra etrafımdakiler benim görüşümü almaya başladı. Yemeklerini yemeye başlamadan önce bana sordular. Söyle bakalım, sence hangisinin tadı daha iyi?

Bölgesinde en iyi farklı hamburgerlerin tadını değerlendirebileceğini düşünüp düşünmemekte kararsızım.
Um, ne demek istediğini biliyorum. Fakat sana kendimden emin bir şekilde söyleyebilirim. Yiyecekten bir ısırık aldığımda nefis olup olmadığına içgüdüsel olarak karar veririm.

Kore'de yaşaman hakkında ne düşünüyorsun?
Dürüst olmak gerekirse, küçükken annemin beni Amerika'da doğurmasını dilediğim zamanlar olmuştu. Fakat şimdi Koreli olduğum için çok mutluyum. Ülkesi için kör bir aşk besleyen biri değilim ama Koreli olduğum için yapabileceğim bir sürü şey olduğunu düşünüyorum. Her şeyden önce, bizdeki gibi çeşit çeşit yemekleri olan ülke yok gibi görünüyor. Yemek hakkında çok konuştuğumun farkındayım, ama Kore'de gerçekten çok çeşit yemek var. Bu, diğer insanların hiçbir zaman bilmeyeceği yemeklerin tadını bildiğim anlamına geliyor. Amerikanlar, cheonggukjan güvecinin tadını değerlendiremeyecekler. Daha ne?

Susam yaprağı.
Evet, susam yaprağı. Ama tadını çıkarabiliriz. Sanırım bu tür bir anlayış müziğe de yansıtılıyor. Sahip olduğumuz ve başkalarının asla bilemeyeceği bazı anlayışlar var. Bence onların taklit bile edemeyeceği bir şey var bizde.

Yani Taeyang'ın müzik kaynağı cheonggukjang güveci miydi?
Haha, çok ileri gittin.

Um, Korece için bence bu biraz...
Ah! Önce bir konu hakkında bir şey söyleyebilir miyim?

Devam et.
Um, bence Korece en iyisi. Bu çılgınca. ‘Norang’ İngilizce'de ‘yellow(sarı)’ demek ama solduğunda biz ona ‘nurikiri’ de diyebiliyoruz. Gözlerimizin ‘chimchim*’ olduğunu söyleyen tek milletiz. Kore'den başka nerede böyle bir ifade bulabilirsiniz? Koreli olduğum için bu kelimelerin üstü kapalı, farklı ve anlayışları olduğunu biliyorum. Bu, sahip olduğum en büyük hazine bence. Hem Japonca hem de İngilizce şarkılar söylediğim oldu ama sadece Korece ile duygularımı tam olarak ifade edebilirim. Eski Korece pop şarkıların sözlerini bir düşün. Yongpil** şarkılarının sözlerini bir düşün.
(*Chimchim, sulanmış gözler veya loş görme olarak çevirilebilir. Taeyang, taklitçi kelimelerin birçok özelliğine sahip olan Korece sıfatlarının çeşitliliğini ve inceliği vurgulamak istiyor gibi görünüyor.)
(**Jo Yongpil Kore'de en ünlü ve en beğenilen sanatçılardan biridir.)


Sizin müziğiniz de açık ve güzel sözlerin yardımıyla daha da zenginleşecek.
Evet, sanırım.

Bu, bir kitap firmasına sahip olman gerektiğinin nedeni.
Haha, olacağım.

Bir idol olarak kabul edilen şarkıcıdan ‘jinsim*’ kelimesini duymak alışılmadık bir durum. Hala bu kelimeyi nasıl kullanabiliyorsun?
Değiştiğimi söylemiştim, değişmek kötü bir şey değil ve zamanı gelmiş gibi görünüyordu, fakat dediğin gibi insanlar değişmemi istemiyor. Fakat 'jinsim' asla değişmeyecek bir şey değil mi? Tam olarak değiştiremeyeceğim bir şey değil mi? Saç stilini ve tutumlarını değiştirsen bile müzik ile ifade etmek istedikleriniz değişmeyecektir bence. Bu olacaklarla karar verebileceğiniz bir şey değil. Fevkalade bir şekilde şarkı söyleyen ve performans sergileyen bir sürü şarkıcı var, onların jinsimlerini hissettiğimde sadece saygı duyabilirim. Bu her zaman öyle olur. Aslında kendi şarkılarımı dinlemeye başlayalı çok uzun zaman olmadı. Şimdi sesimi doğru bir şekilde dinleyebiliyorum. Geçmişte sadece dinlemeye çalışıyordum çünkü kontrol etmek zorundaydım. Örneğin boş zamanlarımda Jo Yongpil ya da Michael Jackson dinlediğim gibi dinleyemiyordum. “Neden böyle söyledim?” veya “Bu duyguyla söylemeliyim,” şeklinde düşünüyordum ama şimdi böyle düşünmüyorum. Artık başka sanatçıların şarkılarını dinleyebildiğim gibi kendileriminkini de dinleyebiliyorum.
(*Jimsim, bir kişinin kalbinin veya içtenliğinin doğruluğu anlamına gelmektedir.)

[Resim: taeyangwhiteshirt800x58.jpg]

“Bu sadece beyaz bir tişört. Ah, kolayca yırtılıyor.” Kolsuz Tişört/ Wolfgang Tilmans 2012, Seoul

[Resim: taeyangh.jpg]

BIGBANG konserindeki solo sahnende I Need A Girl veya I'll Be There yerine Wedding Dress, Where You At ve Look Only At Me şarkılarını seslendirdin.
Zaten I Need A Girl şarkısını seçmeyi pek düşünmüyordum. Güzel bir şarkı fakat sahne performansı için bir şeyler eksikmiş gibi hissettiriyor. Bu üç şarkıyı, üstüme en çok oturan kıyafetler gibi gördüğüm için seçtim. Elbette gerekirse diğer şarkıları da rol yapar gibi söyleyebilirim, fakat bu istediğim bir şey değil. Duygularımı özgürce ifade etmek istiyorum.

Burada Proust anketi diye bir şey var. Bu sorular, Marcel Proust tarafından arkadaşlarıyla kaynaşırken icat edilmiş, cevaplamak ister misin? O halde başlayalım. Kendindeki bir şeyi değiştirmek isteseydin, bu ne olurdu?
(Duraksar) Her şey iyi, değil mi? (Duraksar) Sahip olduğum bir çok düşünceden kurtulmak istiyorum.

Mutluluğunun en iyi kaynağı ne?
Ah...(Uzun bir süre duraksar)

Böyle bir tepki vereceğini biliyordum. Böyle sessiz kalacağını biliyordum.
Haklısın. Zihnimi tüm düşüncelerden arındırmak istiyorum. Cevap vermeye çalıştığım anda bile, yardım edemem fakat doğru ya da uygun bir cevap olup olmadığını düşünmeye devam edebilirim.

En büyük korkun ne?
Hiçbir şeyden korkmuyorum.

Yılanlardan da mı korkmuyorsun?
Yılanlar mı? Pek sayılmaz.

Hala hayatta olanlar arasında en çok kimi seviyorsun?
(Bir süre duraksar) Ah...

Soruyu pas geçebilirsin.
Hayır, ben hala şu korkulu soruyu düşünüyorum.

O zaman verecek bir cevabın var mı?
Hayır. Bu arada, hayaletlerden bile korkmuyorum.

Arılara ne dersin? Ya da eşekarısı?
Arılar mı?

Peki ya fareler?
Fareler mi?

Kuşlar korkutucudur. Flamingolar veya horozlar da.
Horozlar mı?

Tek tek tüm örnekleri düşündün mü?
Haha, ah! Hamamböceklerinden korkuyorum.

Hamamböceği gördüğünde öldüremez misin yani?
Uzaklaştırıcı sprey kullanmayı tercih ederim.

Hikayelerden tanıtabileceğin herhangi bir karakter var mı?
Luffy. One Piece'den.

En çok hoşlandığın şatafat ne?
İnsanların tüm ilgisi.

İdeal tatilin nasıl olmalı?
(Duraksar) Brezilya'yı ziyaret etmek istiyorum. Oradaki gündoğumunu görmek istiyorum. Ve kendi gözlerimle Rio de Janeiro tepesindeki İsa'nın heykeli görmek istiyorum.

Ne zaman yalan söylersin?
Utanç verici bir durumla karşılaştığım zaman.

Görünüşünün en nefret ettiğin bölümü?
Yok.

Ne tür insanlardan nefret edersin?
Daha ilk tanışmanızda bile sizinle hor görerek konuşmaya başlayan kimse.

Sık sık kullandığın herhangi bir kelime veya kelime öbeği var mı?
Son zamanlarda sürekli “call*” diyorum.
(*‘Call!’, ‘Call-iya!’ veya ‘Call-iyeyo!’ şeklinde seslenmek, birisi birlikte bir şey yapmayı teklif ettiğinde kabul ettiğini ve heyecanını belirtmek için son günlerde sıkça kullanılan bir argo kelime.)

Belki de bir şeyi heyecanla “kabul etmeye” istekli biriydin?
Ne olursa olsun işe koyulmadan önce benimle konuşulmalı ve ikna olmalıyım. Fakat son günlerde sadece “call” diyorum.

En büyük aşkın ne?
(Bir süre duraksar) Um, en büyük aşkım. (Duraksar) Sadece bir kez böyle bir aşk yaşadım.

Sadece bir kere mi?
Gerçekten sevdiğim tek bir kişi vardı.

O zaman gerçekten aşık olmadığın söylentileri doğru değildi?
Tabiki değildi. Temin edebilirim. Bir zamanlar birini sevmiştim. Birisiyle hiç sabit gitmemiştim.

Yani o kişiye gizli bir aşk besliyordun?
Bu doğru değil. Onu sevdiğim bariz ortadaydı, o bunu biliyordu, o da beni sevmişti. Çok derinden bir aşk duyduğumu düşünüyorum.

Bu olay yıllar öncesinden mi?
Eski bir olay değil. Çıkış yaptıktan kısa bir süre sonra olmuştu. İlk kez bu olayı dile getiriyorum. Diğer üyeler de henüz bu konu hakkında bir şey bilmiyor.

Neden dile getirmedin peki?
Çünkü herkes bir ilişkim olup olmadığını soruyordu.

Yani, yaşadığın şeyin bir ilişki mi yoksa aşk mı olduğunu, sana aşkın veya ilişkinin sorulup sorulmadığını düşünüp dururken sonunda 'hiç sevgilisi olmayan Taeyang' olarak isimlendirildiğini mi kastediyorsun?
Olanlar bunlar. Belki de bunu söylerken dikkatli olmam gerekirdi, ama tekrar böyle bir kızla tanışacağımdan şüphelenecek kadar çok sevdiğimi düşünüyorum.

Bu aşkından hala ilham alıyor musun?
Tabiki. Onu gerçekten çok sevmiştim. Başka birisini böyle sevip sevemeyeceğimden şüpheliyim. O zamanki hislerim zihnimde hala capcanlı. Sevgilim olabilmesi için kariyerimden vazgeçmem gerekse bile, sevgilim olmasını isterdim. Fakat işler yolunda gitmedi. Kötü bir sonla bitti. (Duraksar) Tekrar böyle bir insanla tanışabilmem mümkün mü?

Sende olmasını en çok istediğin bir yetenek?
Ben mi? Uçmak istiyorum.

Şu anda nasıl hissediyorsun?
Oldukça sakin.

En sevdiğin çiçek ne?
Ayçiçeği.

Gerçekten mi?
Hayır. Neden birden bunu dedim ki? Kaktüslerden hoşlanırım.

En büyük başarın ne?
En büyük başarım mı? Henüz böyle bir şey yok.

En çok sevdiğin şey ne?
Eşyalarımın üzerine titremem. Sadece beyaz tişörtleri severim.

En çok yaşamak istediğin yer neresi?
Kore.

En göze çarpan özelliğin ne?
Kararsızlık.

Haha, sence erkekler için en çok ne tür bir çekicilik gerekli?
Heves.

Peki ya kadınlar için?
Kadınsılık.

Varsa, odaklanmayı sevdiğin tema nedir?
“Gerçek, gerçeği tanır,” cümlesi. Bir fikir ve cümle ürettiğimi düşünmüştüm ama öğrendim ki zaten böyle bir şey varmış.

Bu kadar Proust sorusu yeter. Şarkı söylemek Taeyang için ne ifade ediyor?
Benim için şarkı söylemek (Bir süre duraksar) neşe kaynağı. Şüphesiz insanlar neşeyi içerek veya çıkarak bulabilir, fakat ben kendiminkini şarkı söyleyerek buldum. Şu anda kariyerimin zirvesinde olduğumu düşünüyorum. Fakat hırslı değilim.

Hırslı biri değilsin. Bu ne anlama geliyor?
Peşine düşmediğim anlamına geliyor. Kafamda oluşturduğum müzik kendiliğinden bana gelene kadar bekleyeceğim. Ve bu tür bir süreç benim için mükemmel.

Yani bize sabırla beklememizi mi söylemek istiyorsun?
Kimse bilmiyor. Bu bir sonraki gün de olabilir, olamaz mı?

Bizimle oynuyorsun.
Aslında, bu yıl bitirmek hedefiyle çalışıyorum. Zaten hazırladım fakat hala yapmaya devam ediyorum.

Bunda kesinlikle bir şey var.
Evet. Kesinlikle evet. Fakat sonuçta söylemek istediğim şey şu anda hırslı biri olmadığım. Tabiki müzikte olan beklentilerim sınırsız. Şu anda kariyerimin zirvesinde olduğumu düşünüyorum. Müzik dışında bir şeyle ilgilenmiyorum. Ve tekrardan, bu beni asla yormuyor. En iyi durumdayım. Kafamı yaptığım işle meşgul ediyorum ve onu dile getiriyorum. Çok önceden de müzik benim için öncelikliydi. Fakat bazı zamanlar üzerime yük oldu. Şimdi böyle hissetmiyorum. Daha da ilerlemek için kendime eziyet yapacak kadar hırslı biri değilim. Bu veya başka bir tür müziği seçseydim diğerlerinin beni nasıl gördüğünü umursamam. Net biriyim, zihnimde çizdiğim resme doğru ilerliyorum. Her şey net. Bu hırslı olmamamın nedeni.

Seni saran tembellik değil barış oluyor.
Evet, bu doğru.

JunHong


Bigbangupdates.com
www
#74
Çeviri için çok teşekkürler. Yongbae'yi daha iyi anlıyorum. ^^
#75
Gerçekten harika bir röportajdı. O değil de ben röportajı yapsaydım şu aşık olduğu konunun o kadar üstüne giderdim ki ama röportajı yapan ne kadar meraksız öyle. :d
Zaten bu yüzden röportajı ben değil, o yapmış. :d

Emeğine sağlık, teşekkürler. Opucuk
www
#76
Harika bir röportaj olmuş.Kalp
Çeviri için çok teşekkürler.Smile
İmzanız büyük olduğundan silinmiştir.
#77
JunHong, teşekkür ederiz...Onay

>>> https://www.facebook.com/KoreaFansWorld
#78
Emeğine sağlık. Alkis
Bazı soruları es geçmiş gibi. Cidden dışarı yansıtmadığı şeylerin olduğunu şimdi daha iyi anladım. İşte bu yüzden seviyorum bu çocuğu gizemli ve keşfedilmesi gereken yanları daha çok bağlıyor kendine... Kalp
ComeToMeDance yeah!!
[Resim: tumblr_inline_n9v1fraAuh1rjx1o1.png]

#79
‘Wedding Rituals’ Reveals Common Asian Threads

'Düğün Törenleri' Ortak Asya İzlerini Gözler Önüne Seriyor

[Resim: 23213046.jpg]
20. yüzyılın başlarına ait bir Kore gelinliği

Joseon devri boyunca (1392-1910) halktan bir kadın hayatında sadece bir kere asil prenseslerin giydiği gibi renkli, göz kamaştırıcı bir elbise giyebilirdi: O da düğün günüydü.

Elbisede genellikle şakayık ve zenginliği ve çocuğu simgeleyen anka kuşu işlemeleri bulunurdu.

Çin'in genç gelinleri de öldüklerinde kefen olarak da kullanılan süslü tören kıyafetleri giyerlerdi. Düğün gününde, Japon kadınlar uzun ömür ve iyi şansı simgeleyen turna ve kaplumbağa işlemeli, çok uzun kollu bir kimono çeşidi olan furisode giyerdi.

[Resim: 23213119.jpg]
Soldan itibaren: Geleneksel ahşap Kore yabani kazı; Aksesuarlar, makyaj malzemeleri, Nepal'den gelen tören eşyaları.

Düğün törenleri - Korecesi hollye - insanlar arasındaki en eski ve en yaygın tören geleneği olmasının yanı sıra, merkezi Seoul'deki Gyeongbok Sarayında bulunan Kore Ulusal Halk Müzesinde açılan yeni serginin konusudur.

Sergi, müze araştırmacılarının Asya'daki 25 etnik grubun düğün kültürü hakkındaki beş yıllık çalışmalarının sonucu. Araştırmacılar, bulgularına ek olarak, Pekin Halk Sanatları Müzesi ve Ulusal Japon Tarihi Müzesinden eserler getirdi ve halktan gelen hediyeleri de kabul ettiler. Kore ve diğer Asya ülkelerinin düğünleriyle ilgili toplam 863 parça sergileniyor.

Müzenin sorumlularından biri olan Choi Eun-soo, "Her ulus, insanlar veya her dönem farklı türlerde düğün törenlerine sahip olsa da düğün sürecinde ortak mesajlar ve arzular bulunmaktadır: Uyumlu bir birliktelik yapmak, karşı konulmaz bir mutluluğa sahip olmak, mutlu bir aile kurmak, uzun süre birlikte yaşamak ve çok torun sahibi olmak," dedi.

[Resim: 23213145.jpg]
Bir Japon gelin bebeği

Hazırlıklar, eşin ailesi ile tanışma, hediyeleşmeler, düğün gecesi ve balayından sonra ebeveynleri ziyaret etmek çoğu zaman uzun bir süreçtir. "Düğün Törenleri" sergisi bunların hepsini tarihe göre sıralanmış olarak kapsamaya çalışmaktadır.

Sergi dört bölüme ayrılmıştır. İlk bölüm, düğün hediyelerinin bir araya toplanması ve çeyiz gibi evlilik hazırlıkları ile ilgilidir. Birçok ülkeden getirilen malzemelerin sergilendiği ikinci bölüm törenin kendisine adanmıştır. Üçüncü bölüm yeni bir başlangıçla ilgilidir ve düğün gecesini ve ebeveynlere saygı ziyaretini kapsar. Son bölüm ise en sembolik ve şık düğün kıyafetlerinin bir kısmı için ayrılmıştır.

En ilgi çekici bölümlerden biri düğün hediyeleri çeşitlerinin olduğu bölümdür.

Tıpkı Kore'de düğün hazırlıklarının yapıldığı günlerde damadın geline verdiği jambon ve bir kutu hediye gibi Japon damatlar da gelinlerine içinde denizkulağı (uzun ömür için), esmer su yosunu (çok çocuk için), beyaz iplik (birlikte yaşlanmak için) ve yelpazenin (zenginlik) bulunduğu hediyeler verirdi. Çin'de gelin damadın hediyelerine yazma fırçası, mürekkep çubuğu, mürekkep taşı ve kitapla karşılık verirdi.

[Resim: 23213206.jpg]
19. yüzyılın başlarında Çin'de kullanılan gelinlik tacı

Ayrıca üç ülkenin tören eşyaları arasında benzerlikler ve farklılıklar bulunmaktadır. Koreliler törenlerine yabani kazı dahil ederken, Japonlar sülün ve kaplumbağayı, Çinliler ise atalarından kalan tabletleri kullanmışlardır. Bunların hepsi uyumu ve birlikte uzun ve mutlu bir ömür geçirmeyi simgeliyordu.

Müzenin üçüncü bölümündeki düğün gecesi odalarında gizemli ve yüksek teknolojiye sahip bir görüntü oluşturmak için cam ve gelişmiş teknoloji kullanılıyor.

Buna ek olarak, dördüncü bölümde Koreli tasarımcı Andre Kim'in 1960 yılına ait bir gelinliği sergileniyor.

Sıradan Korelilere hitap etmek amacıyla müzenin sergi için araştırma yaparken topladığı düğün hikayelerinden oluşan özel bir bölüm bulunuyor.

"Düğün Törenleri", Kore Ulusal Halk Müzesinin 1 numaralı Özel Sergi Salonunda 11 Şubat tarihine kadar devam edecek. Girişler ücretsiz. Salı günü dışında her gün 9:00-17:00 saatleri arasında açık.

primadonna

[Resim: 23213046.jpg]
Early 20th century Korean bridal gown

During the Joseon era (1392-1910), only once in a female commoner’s life could she wear a colorful, glamorous dress that royal princesses wore: her wedding day.

The dress usually had peonies and a phoenix embroidered on it, symbolizing wishes for prosperity and sons.

Young brides of China also wore fancy ceremonial dresses, which also served as burial shrouds when they died. On their wedding day, Japanese women wore furisode, a type of kimono with very long sleeves and embroidered cranes and turtles, symbolizing wishes for longevity and good fortune.

[Resim: 23213119.jpg]
From left : Traditional Korean wooden wild goose; Accessories, cosmetics, ritual items from Nepal

Wedding rituals - hollye in Korean - are among humans’ oldest and most widespread ceremonial traditions, as well as the subject of a new exhibition at the National Folk Museum of Korea at Gyeongbok Palace, central Seoul.

The exhibition is the result of museum researchers’ five-year study of the wedding cultures of 25 ethnic groups in Asia. In addition to their findings, researchers borrowed artifacts from the Beijing Folk Arts Museum and National Museum of Japanese History, and accepted donations from the general public. In total, 863 pieces related to weddings in Korea and other Asian countries are on display.

“Although every nation, people or period of time has different types of wedding ceremonies, there have been common messages and desires in the wedding process: to make a harmonious union, to produce overwhelming joy, to make a happy family, to live long together and to have a lot of descendants,” said Choi Eun-soo, one of the museum’s curators.

[Resim: 23213145.jpg]
A Japanese bride’s doll

More often than not, the process is a lengthy one - from preparations, meeting in-laws, exchange of gifts, the wedding night and paying respects to parents after the honeymoon. And the “Wedding Rituals” exhibition seeks to cover all that in chronological order.

The exhibition is divided into four parts. The first is about marriage preparations, such as gathering wedding presents and a dowry. The second part is dedicated to the ceremony itself, with displays of materials from many countries. The third part is about a new start and covers the wedding night and paying respects to parents. The last part is dedicated to some of the most iconic and fashionable wedding costumes.

One of the highlights is the variety of wedding gifts.

Just like Korea has ham, a box of gifts the bridegroom gives to the bride in the days leading up to the wedding, Japanese bridegrooms also gave gifts to their brides, include abalone (for long life), kelp (many children), white thread (growing old together) and a fan (prosperity). In China, the bride would respond to the bridegroom’s gifts with a writing brush, ink stick, ink stone and book.

[Resim: 23213206.jpg]
Early 19th century Chinese bridal crown

The three countries also shared similarities and differences in ceremonial materials. Koreans incorporated a wild goose, the Japanese used a pheasant and snapper, and the Chinese ancestral tablets. All of them, however, symbolized a wish for harmony and long, happy lives together.

The museum uses glasses and advanced technologies in the rooms for the wedding nights to give a mysterious, high-tech look in the third part.

In addition, a 1960 wedding dress by renowned Korean designer Andre Kim (1935-2010) is on display in the fourth part.

In an attempt to appeal to ordinary Koreans, there is a special section of wedding stories the museum collected during research for the exhibition.

“Wedding Rituals” continues until Feb. 11 at the Special Exhibition Hall 1 of the National Folk Museum of Korea. Admission is free. Hours are 9 a.m. to 5 p.m. daily except Tuesday.

JoongAng Daily

♪♪FTISLAND
#80
Teşekkürler. :-)
Korea- Fans




Konuyu Okuyanlar: 2 Ziyaretçi