yukari
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Brief History of Korean Architecture
#1

Brief History of Korean Architecture / Kore Mimarisinin Kısa Tarihi


[Resim: hSpFZ3t.png]

Tanıtım

Geleneksel Kore Mimarisi doğayla uyumlu oluşuyla bilinmektedir. Yabancı ülkelerden öğrenilen ya da kendi akrabaları olan insanlardan daha iyi öğrendikleri çeşitli kültürel öğelerin özümsenmesi aracılığıyla gelişmektedir. Çünkü eski uygarlıklardaki Koreliler, kendi kendilerine çevreye uyum sağlayarak, insanların medeniyetinin açık sahasında insanın görüşlerinin ve düşünce yapısının değişim halindeki akışıyla etkileşim içinde olarak doğaya doğru özel bir eğilim oluşturmuşlardır. Çok eski zamanlardan beri, Koreliler, cennetin topraklarının neşeli bir şekilde parlayan ve sonsuz bir düşler ülkesini temsil eden mavi gökyüzünün üstünde bulunduğu inancını sürdürmekteydiler. Böyle bir düşünceye göre, dünyayla kainat bakımından ve kendi rahat ve sıcacık doğal çevresi sayesinde Koreliler, özellikleri köye özgü olan; ama çevresindeki doğayla incelikle uyumlu olan kendi geleneksel mimarilerini kesin ve açık olarak belirtmişlerdir.

Kore'nin geleneksel mimarisinin kaynağının izleri, Doğu medeniyetlerinin kültür beşiği olan İskit-Sibirya kaynaklı olarak adlandırılan Kuzeydoğu Asya kültürüna dek sürülmüştür. İlkel çağlarda, cenaze törenlerinde bir ölüye alışılagelmiş şekilde ihtişamlı insan eliyle yapılmış yapıtlarla saygı gösterilirdi. Canlıların ibadetiyle ve ruhun ölümsüzlüğüyle ilgili bu inanışa Kore'de ilkel insanların mezarları olan taş gömütlerin kalıntıları arasında hala tanıklık edilebilmektedir.

Han Hanedanlığı'ndaki Çin kültürnün bir uygulaması olan temel ahşap bina çatkısı yöntemi son yıllara kadar kuşaktan kuşağa aktarıldığı için, böyle yapılar rastlantısal olarak buraya özgü olan diğer mimari ayrıntılarla harmanlanmıştır. Aynı zamanda Kore mimarisi de Doğuya özgü çok sayıda kavramsal düşünceden etkilenmiştir: yin ve yang, beş elementin (metal, tahta, su, ateş ve toprak) yorumlanışı, falcılık, Taoculuk ve gerek doğrudan gerekse dolaylı olarak Konfüçyüsçülük. Dördüncü yüzyıl civarında Kore'yle tanışan Budizm de Kore mimarisi üzerinde büyük bir etki bırakmıştır. Üç Krallık Dönemi (M.Ö. birinci yüzyıldan itibaren yaklaşık 1,000 yıl sürmüştür) sırasında, çok sayıda Budist tapınağı inşa edilmiştir. Ne yazık ki, bunların birçoğu bir dizi savaş ve akında yanıp kül olmuştur.

668'de Silla Hanedanlığı'nın Üç Krallık'ı birleştirmesinden sonra, Kore mimarisinin gelişmesi kendinden önceki kırsal yalınlıktan vazgeçilmiştir. Çin'deki Tang Hanedanlığı'nın kültürel etkisi altındayken, Koreliler kendine özgü ve doğuştan gelen çekimiyle kendi tarihsel ülkeye üşüşen yabancı kültürlere benzeme görevini yerine getirmekteydiler. Birleşik Silla'nın kültürel mirasının günümüze kadar nesilden nesile aktarılmış olduğunu belirtmek de önemlidir. Gyeongju'daki Bulguk Tapınağı, Birleşik Silla hanedanlığı'nın olağanüstü mimarisini yansıtmaktadır ve bir dağın üzerindeki bu tapınağın kuzeyinde bulunan kayaya oyulmuş bir tapınak olan Seokguram bu dönemin kültürel başarısını temsil etmektedir.

Goryeo dönemi sırasında, sanatsal dışavurumlar kişinin oluşumunu etkileyen sınırlarından kurtulmuş olan "derin düşünceli güzellik" diye nitelendirilmiştir. Üzerinde durulan bu nokta Zen Budizmi düşüncelerinin etkisi altında içsel zihni ve kendine hakim olmayı elekten geçirmektedir. Bu zamandan beri, böyle "derin düşünceli güzellik" Kore'nin kültürel mirasının bir parçasından oluşturulmuştur. O zamanın örnek bir tapınak binası, Kore'deki günümüze ulaşan en eski ahşap binalardan biri olan Bongjeong Tapınağı'ndaki Gungnakjeon (Kutsal Kabul Edilen Amitabha'nın Cennet Salonu)'dur. Bu yapı erken Goryeo döneminin mimari tarzını göz alıcı bir şekilde betimlemektedir.

Joseon (Yi) Hanedanlığı Dönemi'nde (1?92-1910), Konfüçyüsçülük ulusal düşünce yapısı olarak onaylanmıştır. Budizm'in gerilemesiyle, ülke genelinde Konfüçyüs tapınakları, bölgesel okullar ve yüksekokullar gibi Kofüçyüsçülük yapıları kurulmuştur. Görkemli binalar, Kore mimari mirasının varlıklarına ışık tutarak bu dönem mimarisinin temsil etmektedir. Bu dönemde, yabancı kültürel etkiler süregelen kalıpları değiştirmiş ve düzeltmiştir ve Kore mimarisinin belirgin özelliklerini geliştirmiştir. Seoul'un şehir merkezi bölgesinin ana girişi olan Namdaemun (Güney Kapısı), 1396'da yapılmıştır ve başkente gelen ziyaretçileri iyi bir şekilde karşılayan günümüze kadar ulaşmış en eski binadır. Geleneksel Kore mimarisinin en tipik örneği olan bu yer, 1 No'lu Ulusal Hazine olarak belirlenmiştir.

Mimari tasarımda Kore mimarisi doğayla mükemmel bir uyum oluşturmak amacıyla tüm çabasını bölgenin çevresine yöneltmiştir. Hiçbir Kore binası, doğal çevreye karşı olan insan çalışmalarıyla karşı karşıya geldiğini veya onlara meydan okuduğunu apaçık ortaya koymak amacıyla tasarlanmamış ya da inşa edilmemiştir. Hem tasarım, hem de mühendislik olarak, yapay düzenekler sönük kalmıştır, böyle olunca doğanın güzelliğini vurgulamaktan yana olunmuştur. İnşaat malzemelerinin kullanımında, zarar görmemiş doğal malzemelere yönelmeye özen gösterilmelidir.

Çağlar boyunca, Kore mimarisi izleyenlerine samimi duygular göstererek insani ölçülerini yansıtmıştır. Birkaç geleneksel Kore yapısı boyut olarak büyüktür. Daha doğrusu, onlar rahatlık ile düzgünlük izlenimi oluşturmakta ve iç bunaltıcı ve heybetli olmasından kaynaklanmaktadır. Koreli esnaflar kendi kişisel becerileri ve bilgilerine daha az gayret ederek, bunun için de çalışmak amacıyla kendi yetenekleri için daha büyük odalar temin ederek, kendi zanaatlarından çok doğanın işleyişine bel bağlamışlardır. Sonuç olarak, Kore mimarisi, insanın öngörüsüne ve el sanatına, özgür düşünceli ve kayıtsız sadeliğinkinden daha az ışık tutmuştur.

Dışarıdan gelen tarzlarda görsel inceliği oluşturmak amacıyla birkaç tasarım yeteneği geliştirilmiştir. Desteklerin orta kısmı, sütun göbekliği diye adlandırılan kabarık olarak yükseltilerek biçimlendirilmiştir. Geçici direklerin üst kısımları kendiyle bağlantılı olan diğerlerinden bir nebze daha yüksek inşa edilirken, dış yüzeyindeki destekler birazcık içe doğru eğimlendirilmiştir. Bütün bu işler, durağanlık hissini çağrıştırmayı ve binanın dış görünüşündeki bu kırılgan ve ince biçimdeki çatı ve saçak sırasıyla birlikte estetik uyuma ulaşmayı sağlamıştır.

Aynı zamanda çeşitli süslemeler ve renkler de geleneksel Kore mimarisinde kullanılmıştır. Çin'de, süslemeler son derece özenli olma, bazen de gereğinden fazla olmanın ve tuhaflığın sınırında olma eğilimindedir. Japon süslemeleri çok daha yalın ve hoştur. Kore mimarisinin tipik süslemeleri, renklerin ve mimari süslemelerin kullanımında ılımlılığın güzelliğini devam ettirerek, bu ikisi arasında temellendirilebilmektedir.

Geleneksel Kore mimarisi, estetik olarak süslemelerde aşırıya kaçmayan zarafet ve mimari tasarımda mütevazı genişlik olarak nitelendirilebilmektedir. Renklerin ılımlı kullanımı ülkenin dingin manzarasından kaynaklanmaktadır. Tasarımındaki gösterişsiz açıklık, Korelilerin kendi kendilerine doğaya uyum sağlama eğilimlerinden ortaya çıkmış olabilir. Bu temel özellikler, eski çağlardan beri Koreli usta mimarlar tarafından geliştirilmiştir. Çok kuralcı simetriyle aşırı derecede zihnini meşgul eden Çinli meslektaşlarından ya da çok küçük görünmeye kafasını fazlasıyla takmış olan Japonlardan farklı olarak, Koreli mimarlar doğayla olan düzen ve uyumu devam ettirmek amacıyla çok daha kapsamlı bir çaba gösterme eğiliminde olmuşlardır. Bu ilgi, haliyle kendi gösterişsiz genişliğine yol açan hem iç hem de dış mimari alanında ortaya çıkmıştır.

Çeviri: S.T.
Cevapla
#2

English

[Resim: hSpFZ3t.png]

Introduction


Korean traditional architecture is characterized by its harmony with nature. It has developed through the assimilation of various cultural elements learned from foreign countries, or better learned from their human brethren. Since antiquity Koreans have developed a special inclination towards nature, adapting themselves to the environment, interacting with the changing tide of human thought and ideologies in the open arena of human civilization. From time immemorial, Koreans have held the belief that the heavenly world is located in the high blue sky, representing the blissfully brilliant and eternal utopia. According to such thinking, in regard to the world and the universe and because of their serene and cozy natural environment, Koreans have formulated their own traditional architecture, such characteristics are rustic, yet they gracefully harmonized with the surrounding nature.

The origin of Korean architectural traditions may be traced back to Northeastern Asian culture, namely the Scytho-Siberian origins, which was the cradle of Oriental culture. In primitive ages it was customary to honor the dead with sumptuous burial artifacts. The belief in animistic worship and in the eternity of the soul can still be witnessed in Korea among the remains of dolmens, which are the tombs of primitive people.

Since the introduction of the Chinese culture of the Han Dynasty the basic system of wooden building frames has been passed down to recent years, such structures coincidentally blended with other indigenous architectural details. Korean architecture has also been affected by a number of Oriental conceptual thoughts: yin and yang, interpretation of the five elements (metal, wood, water, fire and earth), geomancy, Taoism and Confucianism either directly or indirectly. Buddhism, introduced to Korea around the fourth century, also exerted great influence on Korean architecture. During the Three Kingdoms Period (lasting about 1,000 years from the first century B. C.), a great number of Buddhist temples were built. Unfortunately, most of them were burned to ashes in a series of wars and invasions.

After the unification of the Three Kingdoms by the Silla Dynasty in 668, the development of Korean architecture outgrew its previous rustic simplicity. Under the cultural influence of the Tang Dynasty of China, Koreans fulfilled their historical task of assimilating the influx of foreign culture with indigenous and innate aspirations. It is significant to note that the cultural heritage of the Unified Silla has been passed down to the present. Bulguk Temple in Gyeongju reflects the splendid architecture of the Unified Silla dynasty, and the rock cave shrine, Seokguram, located in the north of the temple on a mountain represents the cultural achievement of the time.

During the Goryeo period, artistic expressions were characterized by "contemplative beauty," freed from man's limits imposed on form. The emphasis sifted to the internal mind and self control under the influence of Zen Buddhist thought. Ever since, such "contemplative beauty" has constituted a part of the Korean cultural heritage. A representative temple building of the time is Gungnakjeon (Hall of Paradise Enshrining Amitabha), at Bongjeong Temple, one of the oldest extant wooden buildings in Korea. The building vividly portrays the architectural style of the early Goryeo period.

In the Joseon (Yi) Dynasty Period (1?92-1910), Confucianism was upheld as the national ideology. With the decline of Buddhism, Confucian buildings such as Confucian shrines, regional schools, and academies were erected throughout the country. Palatial buildings are representative of the architecture of this age, highlighting the essence of Korean architectural legacy. During this period, foreign cultural influences transformed and modified the existing patterns and formed the distinctive characteristics of Korean architecture. Namdaemun (South Gate), the main access to the downtown area of Seoul, was built in l396 and has been the oldest extant building welcoming visitors to the capital. As the most representative example of traditional Korean architecture it has been designated as National Treasure No. 1.

In architectural design, Korean architects took full notice of the surrounding terrain in their effort to create perfect harmony with nature. No Korean building was designed or constructed to manifest a confrontation or challenge of human works against the natural environment. Both in design and in engineering, artificial contrivances were kept subdued, in favor of highlighting the beauty of nature as it is. In the use of building materials, attention was paid to keep natural elements intact.

Throughout the ages, Korean architecture has reflected the human scale, imparting a feeling of intimacy to viewers. Few traditional Korean buildings are grand in size. Rather, they give an impression of coziness and tidiness, and are from being overpowering or imposing. Korean artisans relied more on the working of nature than on their own craft, exerting their personal ingenuity or wisdom less, thus providing greater room for their instincts to operate. As a result, Korean architecture reflects less of human calculation or craft than of liberal and carefree simplicity.

In order to create visual elegance in external forms several design skills were contrived. The middle portion of columns were shaped convex swelling, namely entasis. The columns on the periphery were slanted slightly inward, while the tops of comer posts were extended slightly higher in relation to the others. All these efforts were made to evoke a feeling of stability and to achieve aesthetic harmony with the delicate and elegant shape of the roof and the eave lines in the appearance of the building.

A variety of decorations and colors were also used in Korean traditional architecture. In China, decorations tended to be extremely elaborate, sometimes to the extent of superfluity or grotesqueness. Japanese decorations are more simple and delightful. The characteristic decorations of Korean architecture might be found in between the two, maintaining the beauty of moderation in the use of color and architectural decoration.

Korean traditional architecture can be aesthetically characterized by moderate elegance in decoration and humble openness in architectural design. The moderate use of color might have derived from the country's serene landscape. The humble openness in design may have grown from the tendency of Korean people to adapt themselves to nature. These major characteristics may have evolved from ancient times by Korean master architects. Unlike their Chinese counterparts who were excessively preoccupied with strict symmetry, or the Japanese who were extremely concerned with the miniature, Korean architects tended to give a more comprehensive effort to maintain order and harmony with nature. The concern manifested both inside and outside architectural space, which consequently led to its humble openness.

Kaynak/Source
Cevapla
#3
Emeğine sağlık. Opucuk
Çok güzel bir tanıtım olmuş abla. ^^
Bu güzel bilgilendirme için çok teşekkür ederiz. Opucuk
[Resim: zpULqK.gif]

Ayenzel
Tumblr
Cevapla
#4
Tanıtım ve fotoğraflar için teşekkür ederiz. Onay
Cevapla
#5
Süper bir tanıtım olmuş canım. Emeğine sağlık.Alkis
Cevapla
#6
Harika bir konu, teşekkürler. Smile
You're a sky
full of stars

[Resim: 0E8dXo.gif]
Cevapla
#7
Brief History of Korean Architecture
-Yoon, Chang Sup (Member,National Academy of Sciences)
Translate: S.T.

>>> https://www.facebook.com/groups/kgfatr/
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi