30-11-2013, Saat: 21:22
(Son Düzenleme: 15-12-2015, Saat: 0:42, Düzenleyen: kıday baksı.)
Korea Under Japanese Rule
Japon Sömügesi'nin bir parçası olarak Kore, 1939
Kore, Japon egemenliği altında köklü değişikliklere uğramıştır. Ülkenin 1910 yılında resmi olarak Japonya topraklarına katılmasından önce Kral Kojong, Japon bir kadınla evlenecek olan oğlunun güçsüz olmasından dolayı tahtından feragat etmiştir. Japonya, daha sonra Kore’yi ikamet altında yönetmiş ve ardından Japonya devlet başkanına tabi tutulan bir yönetici altında yönetmiştir. Yöneticilerin hepsi, yüksek rütbeli Japon askerleriydi.
Teoride Koreliler, Japon sömürgesinin vatandaşları olarak Japonlar ile aynı statüde olmaktan zevk almışlardır; ancak gerçekte Japon yönetimi, Koreliler’e fethedilen bir halk gibi muamele etmiştir. 1921 yılına kadar kendi gazetelerini yayınlamalarına ya da siyasi ya da entelektüel grup kurmalarına izin verilmemiştir.
Millietçi duygular, 1 Mart 1919 tarihinde Seoul’deki liderlerden oluşan küçük bir grup tarafından Bağımsızlık Bildirgesi için Japonya’da Koreli bir öğrenci gösterisi meydana getirmiştir. Mart 1 Hareketi olarak bilinen bu konsolidasyon ile Japon yönetimini protesto etmek için ülke genelinde sokak gösterileri patlak vermiştir.
Protestonun ardından Japonya, Kore’ye serbestliğini bahşetmiştir. Tarihçilerin de belirttiği gibi 1920li yıllardaki entelektüel ve sosyal kaynaşmanın ardından gelen dönem, Kore tarihinde yeni ufuklar açan bir dönem olarak belirtilmektedir. İşçi sendikaların oluşturulması ve diğer sosyal ve ekonomik hareketler de dahil olmak üzere bu dönemdeki pek çok gelişme, postliberal dönem üzerindeki etkisini sürdürmüştür. 1930lu yıllarda Japon siyasetindeki ordunun üstünlüğü geri çevrilmiştir. Özellikle 1937’den sonra Japonya, Çine karşı İkinci Çin-Japonya Savaşı’nı başlattığını ilan ettikten sonra sömürgeci yönetim, savaş yüzünden tüm ülkede seferberlik politikası kararı almıştır. Sadece ekonominin yeniden düzenlenmesi değildi; ancak Koreliler, Japonlar gibi tamamen asimile edilmiştir. Ayrıca yönetim, 1938 yılında gönüllü olarak Japon ordusuna Koreli gençlerin alınması uygulamasını başlatmış ve 1943 yılında zorunlu hale gelmiştir. Şinto türbelerinde ibadet, zorunlu hale getirilmiş ve Kore kimliğini korumada pek çok girişimin önü kesilmiştir.
Kore ekonomisinde de önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Japonya’nın ilk sömürge politikası, Japonya’nın pirinç ihtiyacını karşılamak için Kore’de tarımsal üretimi artırmak olmuştur. Ayrıca Japonya, savaş hazırlığının ve ekonomik yeterlilik programının bir parçası olarak 1930’lu yıllarda Kore’de büyük ölçekli sanayiler inşa etmeye başlamıştır. 1939 ve 1941 yılları arasında imalat sektörü, Kore’nin toplam ekonomik üretiminin %29’unu temsil etmiştir. Ana sanayiler -tarım, balıkçılık ve ormancılık-, 1910 ve 1912 yılları arasında toplam üretimin %84.6’sını sağlarken, bu dönem boyunca toplam ekonomik üretimin yalnızca %49.6’sını oluşturmuştur.
Japon egemenliği altındaki ekonomik kalkınma, Koreliler’e çok az bir fayda sağlamıştır. Hemen hemen bütün sanayiler, Japonya merkezli şirketler tarafından ya da Kore’deki Japon şirketler tarafından sahiplenilmiştir. 1942 itibariyle Kore sermayesi, Kore sanayisindeki toplam yatırımların sadece %1.5’ini oluşturmaktaydı. Koreli girişimciler, Japon meslektaşlarından %25 daha fazla faiz oranlarına tabii tutulmuşlardır; bu yüzden Koreli işletmelerin ortaya çıkması, çok zor olmuştur. Daha fazla tarım arazisinin Japonya tarafından devralınması ile Koreli çiftçiler, ortakçılıkla çalışmaya başlamış ya da Japonya ve Mançurya’ya göç etmişlerdir. Çok fazla Kore pirinci, Japonya’ya ihraç edilmiş ve Koreliler arasında kişi başına düşen pirinç tüketimi azalmıştır; 1932 ile 1936 yılları arasında kişi başına düşen pirinç tüketimi, 1912 ile 1916 yılları arasındaki tüketimin yarı seviyesine düşmüştür. Yönetim, Kore yiyeceklerine olan arzın artırılması için Mançurya’dan iri taneli hububat ithal etmesine rağmen 1944’te kişi başına düşen gıda tüketimi, 1912 ile1916 yılları arasındaki oranın %35 altında kalmıştır.
Japon egemenliği altında geleneksel Budist, Konfüçyanist ve şamanistik inançlardan gelen farklılıklar, ülkeyi sarmıştır. Batı tarzı resim sanatı, edebi trendler, sosyal protesto ve ulusal bağımsızlık temaları vurgulayan yazarlar arasında bile tanıtılmıştır. Rus, Alman, İngiliz, Amerikan ve Japon yazarların eserleri, daha fazla eğitimli Koreliler’e okutulmuş ve Koreli yazarlar giderek Batılı düşünce ve edebi formları benimsemişlerdir. Sosyal ve politik temalar belirgindi. 1906 yılında bir dergide Yi In-jik tarafından seri halinde yayınlanan “yeni romanlar”ın ilki olan Tears of Blood (Soyun Gözyaşları), Batı ve Japon modellerini örnek alarak sosyal reform ve kültürel aydınlanma ihtiyacını vurgulamıştır. Yi Kwang-su’nun 1917’de yayınladığı The Heartless (Kalpsiz), toplu eğitim ihtiyacını, Batı bilimini ve eski aile ve sosyal sistemin reddedilmesini vurgulamıştır. 1934 yılında Chae Man-sik tarafından yayınlanan Ready Made Life (Hazır Yapılmış Hayat), sömürge toplumundaki adaletsizlikleri protesto etmiştir.
1920li ve 1930lu yıllarda sosyalist fikirler, edebiyatın gelişimini etkilemeye başlamıştır. 1925 yılında pek çok çağdaş yazarın romantizm anlayışını reddederek Kore Emekçi Sanatçılar Federasyonu’nu kurmuştur. Bu grubun en iyi temsilcilerinden biri olan Yi Ki-yong, onları organize etmiştir. Sömürge dönemindeki şairler arasında Yi Sang-hwa, Kim So-wol ve Han Yong-un yer almaktadır. İkinci Çin-Japon Savaşı’nın başlangıcı, Japon yetkililer tarafından kültürel alanda uygulanan görülmemiş bir baskı döneminin başlangıcıdır.
1930ların sonlarından 1945 yılına kadar sömürge yönetimi, öncelikli hedefleri Koreliler’e zorla Japonca konuşturmak ve kendilerini Japon konularına karşı dikkatli olmalarını sağlamak olan asimilasyon politikasını amaçlamaktadır. 1937 yılında Japon valisi, okul içinde veya dışında Korece konuşulmasına izin verilmemesi ve derslerin Japonca işlenmesi konusunda bir emir vermiştir. 1939 yılında başka bir karar ile Japon isimlerinin Koreliler tarafından benimsenmesi “tavsiye” edilmiş ve ilerleyen yıllarda Koreli ailelerin yüzde 84’ü bu uygulamayı gerçekleştirmiştir. Savaş yıllarında Korece yayın yapan gazete ve dergiler kapatılmıştır. Japon sömürgesinin dinleri teşvik edilmiş ve ülke genelinde Şinto türbeleri inşa edilmiştir. 1945 yılında Japon yönetimi sona ermiş ve Kore dili, kültürü ve dini, son derece belirsiz bir sürece girmiştir.
Japon yönetimi, özellikle Japon militaristlerin 1930larda yayılmacı hareketlerinin ardından çok sert olmuştur. Polis ve askeri jandarmanın tüm halk üzerinde sıkı gözetim uygulamasından dolayı Kore’deki direnişler durdurulmuştur. Pek çok Koreli, sömürge yönetimine karşı sözde bağlılık göstermiştir. Diğerleri ise aktif olarak Japonlar ile işbirliği yapmıştır. Özgürlüğün elde edilmesinden sonraki yıllarda işbirlikçilerin muamelesi, hassas bir şekilde olmuş ve bazen şiddet sorununu da gündeme getirmiştir.
Kaynak
*Andrea Matles Savada ve William Shaw, editors. South Korea: A Country Study. Washington: GPO for the Library of Congress, 1990.
Japon Sömügesi'nin bir parçası olarak Kore, 1939
Kore, Japon egemenliği altında köklü değişikliklere uğramıştır. Ülkenin 1910 yılında resmi olarak Japonya topraklarına katılmasından önce Kral Kojong, Japon bir kadınla evlenecek olan oğlunun güçsüz olmasından dolayı tahtından feragat etmiştir. Japonya, daha sonra Kore’yi ikamet altında yönetmiş ve ardından Japonya devlet başkanına tabi tutulan bir yönetici altında yönetmiştir. Yöneticilerin hepsi, yüksek rütbeli Japon askerleriydi.
Teoride Koreliler, Japon sömürgesinin vatandaşları olarak Japonlar ile aynı statüde olmaktan zevk almışlardır; ancak gerçekte Japon yönetimi, Koreliler’e fethedilen bir halk gibi muamele etmiştir. 1921 yılına kadar kendi gazetelerini yayınlamalarına ya da siyasi ya da entelektüel grup kurmalarına izin verilmemiştir.
Millietçi duygular, 1 Mart 1919 tarihinde Seoul’deki liderlerden oluşan küçük bir grup tarafından Bağımsızlık Bildirgesi için Japonya’da Koreli bir öğrenci gösterisi meydana getirmiştir. Mart 1 Hareketi olarak bilinen bu konsolidasyon ile Japon yönetimini protesto etmek için ülke genelinde sokak gösterileri patlak vermiştir.
Protestonun ardından Japonya, Kore’ye serbestliğini bahşetmiştir. Tarihçilerin de belirttiği gibi 1920li yıllardaki entelektüel ve sosyal kaynaşmanın ardından gelen dönem, Kore tarihinde yeni ufuklar açan bir dönem olarak belirtilmektedir. İşçi sendikaların oluşturulması ve diğer sosyal ve ekonomik hareketler de dahil olmak üzere bu dönemdeki pek çok gelişme, postliberal dönem üzerindeki etkisini sürdürmüştür. 1930lu yıllarda Japon siyasetindeki ordunun üstünlüğü geri çevrilmiştir. Özellikle 1937’den sonra Japonya, Çine karşı İkinci Çin-Japonya Savaşı’nı başlattığını ilan ettikten sonra sömürgeci yönetim, savaş yüzünden tüm ülkede seferberlik politikası kararı almıştır. Sadece ekonominin yeniden düzenlenmesi değildi; ancak Koreliler, Japonlar gibi tamamen asimile edilmiştir. Ayrıca yönetim, 1938 yılında gönüllü olarak Japon ordusuna Koreli gençlerin alınması uygulamasını başlatmış ve 1943 yılında zorunlu hale gelmiştir. Şinto türbelerinde ibadet, zorunlu hale getirilmiş ve Kore kimliğini korumada pek çok girişimin önü kesilmiştir.
Kore ekonomisinde de önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Japonya’nın ilk sömürge politikası, Japonya’nın pirinç ihtiyacını karşılamak için Kore’de tarımsal üretimi artırmak olmuştur. Ayrıca Japonya, savaş hazırlığının ve ekonomik yeterlilik programının bir parçası olarak 1930’lu yıllarda Kore’de büyük ölçekli sanayiler inşa etmeye başlamıştır. 1939 ve 1941 yılları arasında imalat sektörü, Kore’nin toplam ekonomik üretiminin %29’unu temsil etmiştir. Ana sanayiler -tarım, balıkçılık ve ormancılık-, 1910 ve 1912 yılları arasında toplam üretimin %84.6’sını sağlarken, bu dönem boyunca toplam ekonomik üretimin yalnızca %49.6’sını oluşturmuştur.
Japon egemenliği altındaki ekonomik kalkınma, Koreliler’e çok az bir fayda sağlamıştır. Hemen hemen bütün sanayiler, Japonya merkezli şirketler tarafından ya da Kore’deki Japon şirketler tarafından sahiplenilmiştir. 1942 itibariyle Kore sermayesi, Kore sanayisindeki toplam yatırımların sadece %1.5’ini oluşturmaktaydı. Koreli girişimciler, Japon meslektaşlarından %25 daha fazla faiz oranlarına tabii tutulmuşlardır; bu yüzden Koreli işletmelerin ortaya çıkması, çok zor olmuştur. Daha fazla tarım arazisinin Japonya tarafından devralınması ile Koreli çiftçiler, ortakçılıkla çalışmaya başlamış ya da Japonya ve Mançurya’ya göç etmişlerdir. Çok fazla Kore pirinci, Japonya’ya ihraç edilmiş ve Koreliler arasında kişi başına düşen pirinç tüketimi azalmıştır; 1932 ile 1936 yılları arasında kişi başına düşen pirinç tüketimi, 1912 ile 1916 yılları arasındaki tüketimin yarı seviyesine düşmüştür. Yönetim, Kore yiyeceklerine olan arzın artırılması için Mançurya’dan iri taneli hububat ithal etmesine rağmen 1944’te kişi başına düşen gıda tüketimi, 1912 ile1916 yılları arasındaki oranın %35 altında kalmıştır.
Japon egemenliği altında geleneksel Budist, Konfüçyanist ve şamanistik inançlardan gelen farklılıklar, ülkeyi sarmıştır. Batı tarzı resim sanatı, edebi trendler, sosyal protesto ve ulusal bağımsızlık temaları vurgulayan yazarlar arasında bile tanıtılmıştır. Rus, Alman, İngiliz, Amerikan ve Japon yazarların eserleri, daha fazla eğitimli Koreliler’e okutulmuş ve Koreli yazarlar giderek Batılı düşünce ve edebi formları benimsemişlerdir. Sosyal ve politik temalar belirgindi. 1906 yılında bir dergide Yi In-jik tarafından seri halinde yayınlanan “yeni romanlar”ın ilki olan Tears of Blood (Soyun Gözyaşları), Batı ve Japon modellerini örnek alarak sosyal reform ve kültürel aydınlanma ihtiyacını vurgulamıştır. Yi Kwang-su’nun 1917’de yayınladığı The Heartless (Kalpsiz), toplu eğitim ihtiyacını, Batı bilimini ve eski aile ve sosyal sistemin reddedilmesini vurgulamıştır. 1934 yılında Chae Man-sik tarafından yayınlanan Ready Made Life (Hazır Yapılmış Hayat), sömürge toplumundaki adaletsizlikleri protesto etmiştir.
1920li ve 1930lu yıllarda sosyalist fikirler, edebiyatın gelişimini etkilemeye başlamıştır. 1925 yılında pek çok çağdaş yazarın romantizm anlayışını reddederek Kore Emekçi Sanatçılar Federasyonu’nu kurmuştur. Bu grubun en iyi temsilcilerinden biri olan Yi Ki-yong, onları organize etmiştir. Sömürge dönemindeki şairler arasında Yi Sang-hwa, Kim So-wol ve Han Yong-un yer almaktadır. İkinci Çin-Japon Savaşı’nın başlangıcı, Japon yetkililer tarafından kültürel alanda uygulanan görülmemiş bir baskı döneminin başlangıcıdır.
1930ların sonlarından 1945 yılına kadar sömürge yönetimi, öncelikli hedefleri Koreliler’e zorla Japonca konuşturmak ve kendilerini Japon konularına karşı dikkatli olmalarını sağlamak olan asimilasyon politikasını amaçlamaktadır. 1937 yılında Japon valisi, okul içinde veya dışında Korece konuşulmasına izin verilmemesi ve derslerin Japonca işlenmesi konusunda bir emir vermiştir. 1939 yılında başka bir karar ile Japon isimlerinin Koreliler tarafından benimsenmesi “tavsiye” edilmiş ve ilerleyen yıllarda Koreli ailelerin yüzde 84’ü bu uygulamayı gerçekleştirmiştir. Savaş yıllarında Korece yayın yapan gazete ve dergiler kapatılmıştır. Japon sömürgesinin dinleri teşvik edilmiş ve ülke genelinde Şinto türbeleri inşa edilmiştir. 1945 yılında Japon yönetimi sona ermiş ve Kore dili, kültürü ve dini, son derece belirsiz bir sürece girmiştir.
Japon yönetimi, özellikle Japon militaristlerin 1930larda yayılmacı hareketlerinin ardından çok sert olmuştur. Polis ve askeri jandarmanın tüm halk üzerinde sıkı gözetim uygulamasından dolayı Kore’deki direnişler durdurulmuştur. Pek çok Koreli, sömürge yönetimine karşı sözde bağlılık göstermiştir. Diğerleri ise aktif olarak Japonlar ile işbirliği yapmıştır. Özgürlüğün elde edilmesinden sonraki yıllarda işbirlikçilerin muamelesi, hassas bir şekilde olmuş ve bazen şiddet sorununu da gündeme getirmiştir.
Kaynak
*Andrea Matles Savada ve William Shaw, editors. South Korea: A Country Study. Washington: GPO for the Library of Congress, 1990.